Genel Gündem

“Bu bir siyasi ahlak sorunu”

Genel Başkan Yardımcısı Ünal, A Haber de ‘Külliye'ye giden CHP'li İnce’ iddiası hakkında değerlendirmelerde bulundu.

Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal, ortaya atılan iftiralara “Türk siyaseti bu kadar yalanı, bu kadar kumpası, bu kadar gayriahlaki davranışı Türk siyaseti kaldırmıyor.” sözleriyle tepki gösterdi.

“Tuhaf bir durumla karşı karşıyayız”

Ünal, “Kendi içinde son derece karışık, adeta bir eski zaman masalı gibi, yani bir köşe yazarı yazmış, öbürü yalanlamış, öbürü hayır ben değilim demiş, öbürü evet evet odur demiş; tuhaf bir durumla karşı karşıyayız.” dedi.

Kılıçdaroğlu’nun tutarsız tavırlarına tepki gösteren Ünal, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Burada ilginç olan şey şu, bugün Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarına baktığımızda şunu çok rahat bir şekilde söyleyebiliyor: Bizde kul hakkına saygı var, bizde dürüstlük var, bize kumpas kurmaya çalışıyorlar, izin vermeyeceğiz. Şimdi Sayın Kılıçdaroğlu size kim kumpas kurmaya çalışıyor? Size yakın bir gazetede size yakın bir gazeteci bir iddia ortaya atıyor ve başka bir size yakın televizyonda size yakın başka bir gazeteci size bu konuyu soruyor ve siz doğru olduğunu, konuyu bildiğinizi ve bu konudan emin olduğunuzu söylüyorsunuz ve daha sonra ortaya çıkan bilgiler ışığında bu durumun kocaman bir yalan olduğu, kocaman bir kumpas olduğu, mesnetsiz hiçbir bilgiye, belgeye dayanmayan bir iftiradan olduğu ortaya çıkıyor. Fakat siz yine pişkin bir şekilde; CHP örgütüne yönelik ciddi kumpaslar var, CHP’yi nasıl geriletiriz diye düşünüyorlar diyorsunuz.”

“Bu terazi bu sıkleti taşımıyor”

Yalan söylemeyi artık sistematik bir hale getiren, alışkanlık haline getiren ve bütün bu yalancılığın sonucunda da ciddi bir siyasi ahlak sorunuyla karşı karşıya kaldığını ifade eden Ünal, CHP ile ilgili şunları söyledi:

“Şimdi burada hangi birini sayalım? Yani burada ciddi bir siyasi ahlak meselesi var, onu mu söyleyelim? Burada bir kumpas var, bunu mu söyleyelim? Burada bir değil çoklu yalanlar var, bunların hangi birisini dile getirelim? Yine burada açık bir şekilde isnat edilen, isnat altında kalan insanlar var. Hepimiz biliriz ki müddei iddiasını ispatla mükelleftir, yani iddia sahibi iddiasını ispatla mükelleftir. Şimdi CHP’nin sözcülerine bakıyorsunuz, büyük bir pişkinlikle çıkıp Cumhurbaşkanını konuşmanın içeriğini açıklasın gibi, hatta olmayan birtakım araç plakalarına varıncaya kadar paylaşabiliyorlar. Şunu artık görmeleri gerekiyor: Bu terazi bu sıkleti çekmiyor, artık Türk siyaseti bu kadar yalanı, bu kadar kumpası, bu kadar gayriahlaki davranışı Türk siyaseti kaldırmıyor. Yani biz söyleriz, bir kuyuya bir taş atarız, işleri ne onlar o kuyudan o taşı çıkarsınlar diye düşünen. İşte tank-palet fabrikası satıldı diyor Kemal Kılıçdaroğlu. Diyorsunuz ki satılmadı, ha diyor, o zaman peşkeş çektiniz. Diyorsunuz ki peşkeş çekilmedi, ama diyor, orada fırtına obüsleri üretiliyordu. Diyorsunuz ki orada fırtına otobüsü üretilmiyordu, orada tank da üretilmiyordu. Ama diyor, oranın değeri 20 milyardı. Yani yalan söylemeyi artık sistematik bir hale getiren, alışkanlık haline getiren ve bütün bu yalancılığın sonucunda da ciddi bir siyasi ahlak sorunuyla karşı karşıya kalan ve çoklu bir yalan komplosuyla karşı karşıyayız. Dediğim gibi, bu terazi bu sıkleti taşımıyor. Türk siyaseti, toplumsal yapımız, hele hele CHP’ye gönül veren, CHP’li kardeşlerimize bu yakışmıyor, böyle bir siyaset, böyle bir CHP yönetimi gerçekten yakışmıyor. Sahiden sözün bittiği yerdeyiz, daha fazla ne söylenebilir bilemiyorum.”

“Muhtelif rivayetler var”

İnsanlara iftira atmayı, suç isnat etmeyi, yalan söylemeyi konuşuyorsak bir namussuzluk biçimini konuştuğumuzu söyleyen Ünal, “Bunu sürdüremezsiniz, bu sürdürülebilir bir durum değil. Bunu her konuda yalan söyleyerek, gerçekleri tahrif ederek, hakikate ihanet ederek ve nasıl olsa sosyal medyada, kendi kanallarımda, bana yakın kanallarda bunu biz tekrar ederiz ve bize inanan da bir kitle var, onlar da buna inanırlar diyemezsiniz.” dedi.

“Şimdi burada tabir caizse rivayet muhtelif, yani ortada rivayetler var, yani hiçbir somut bir isnat yok, bir belge yok, veriye dayalı bir bilgi yok, ortada hiçbir şey yok, dolayısıyla muhtelif rivayetler var. Şimdi burada Salih Bey, az önce bu terazi bu sıkleti çekmez derken aslında kastettiğim şey de şu: Üstat Cemil Meriç’in dediği gibi, bu ülkede sağcı, solcu, muhafazakâr, milliyetçi, birçok kimlik sayabilirsiniz. Ama en temelde hangi siyasi görüşten olursa olsun, hangi kimliğe sahip olursa olsun en nihayetinde, en temelde karşımıza iki şey çıkıyor; namuslular ve namussuzlar çıkıyor. Burada biz, hiç kimse kusura bakmasın, burada açık bir namussuzluğu konuşuyoruz, fikir namussuzluğunu konuşuyoruz, siyasi namussuzluğu konuşuyoruz. İnsanlara iftira atmayı, suç isnat etmeyi, yalan söylemeyi konuşuyorsak bir namussuzluk biçimini konuşuyoruz demektir. Ve bunu sürdüremezsiniz, bu sürdürülebilir bir durum değil. Bunu her konuda yalan söyleyerek, gerçekleri tahrif ederek, hakikate ihanet ederek ve nasıl olsa sosyal medyada, kendi kanallarımda, bana yakın kanallarda bunu biz tekrar ederiz ve bize inanan da bir kitle var, onlar da buna inanırlar diyemezsiniz. Çünkü insanlığın vicdanı, bu toplumun vicdanı, bu milletin irfanı eninde-sonunda sizi mahkûm eder. Çünkü gerçeklerin eninde-sonunda ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır.”

“Kılıçdaroğlu’nun CHP’si kendisini bir yere kilitliyor”

Kılıçdaroğlu’nun, Genel Başkan olduğu günden itibaren bu süreci iyi yürüttüğünü vurgulayan Ünal, sözlerine şöyle devam etti:

“Ama ben buradan Kemal Kılıçdaroğlu’nu tebrik ediyorum, Kemal Kılıçdaroğlu gerçekten kaset komplosuyla Genel Başkan olduğu günden itibaren bu süreci iyi götürdü. Ben ilk milletvekili olduğumda, ilk Grup Başkanvekili olduğumda 2011 yılında Kemal Kılıçdaroğlu’nun ilk krizi yemin kriziydi. Hatırlarsanız Kemal Bey yargılanan, yargı sürecinde olan kişileri milletvekili adayı göstermiş, televizyonlarda da kendisine bu sorulduğunda şunu söylemişti: Yani tabii ki burada biz yargının kararına saygılıyız demişti. Sonra bu kişiler milletvekili seçildi ve Kemal Bey Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin meşruiyetini tartışmaya açtı, bir yemin krizi çıkardı, bu yemin krizinden AK Parti’yi sorumlu tuttu. O zaman demiştik ki; Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’si kendisini bir yere kilitliyor, anahtarı pencereden dışarı atıyor, sonra da AK Parti beni bu odaya kilitledi diye bağırmaya başlıyor.

Bakın yine bunun gibi onlarca örnek var da, şu anda da yine aynı durumla karşı karşıyayız. Yani bizimle ilgisi olmayan bir köşe yazarı bir iddiada bulunuyor, bu iddianın hiçbir mesnedi, delili hiçbir bilgiye, veriye dayalı değil. Birtakım insanlar itham ediliyor, Kemal Kılıçdaroğlu çıkıp bunun doğru olduğunu, hatta o kişinin kim olduğunu bildiğini söylüyor. Gazetecinin, köşe yazarının kaynağım dediği gibi ben de CHP’nin içerisinden birisinden duydum diyor. Ortada nihayetinde bize kumpas kuruldu diyen bir Kemal Kılıçdaroğlu var.

Sahiden bu terazi bu sıkleti artık çekmiyor. Vicdanlarımız, hafızamız, insanlığımız artık bu kadar yalanı, bu kadar çark etmeyi kaldırmıyor. Bunu ben bütün samimiyetimle söylüyorum.”

“Çok fena bir şekilde baltayı taşa vurdular”

Kemal Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkan olmasından sonraki süreci bir siyaset yapma değil bir karşıtlık, düşmanlık ve meşruiyet krizi üreterek ilerletmeye çalıştığını söyleyen Ünal, sözlerine “Cumhuriyet Halk Partisi, Erdoğan düşmanlığı üzerinden, Erdoğan ve AK Parti nefreti üzerinden, Erdoğan karşıtlığı üzerinden oluşan o havayı nefret diliyle zehirleyerek onu bir şekilde oya tahvil etti.” diyerek devam etti.

“Ben bir özür geleceğini zannetmiyorum, çünkü bugün Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarına baktığımızda herhangi bir şey konuşmayıp, herhangi bir şekilde cevap vermeyip biz dürüstüz, bize komplo yapılıyor gibi ifadeler Kemal Kılıçdaroğlu’nun yine benim bu yaptığım da unutulur, yani az önce sanırım Melih Bey söyledi, yani 150 tane ByLock’cu milletvekili var diyorsunuz, kuyuya bir taş atıyorsunuz, sonra diyorsunuz ki işte bunları açıklayın. Ortada öyle bir şey yok, öyle bir liste yok. Şimdi CHP’nin bundan sonrasına baktığımda bir siyasetçi olarak ne görüyorum? Öncelikli olarak CHP’nin çok uzun bir süreden beri, yani Kemal Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkan olmasından sonraki süreci bir siyaset yapma değil bir karşıtlık, düşmanlık ve meşruiyet krizi üreterek yargıyı, orduyu, polisi, Cumhurbaşkanını, Anayasayı, her şeyi tartışmaya açan bir yöntem kullanıyorlar. Yani Cumhuriyet Halk Partisi muhalefet olarak siyaset üretmiyor, öneri getirmiyor. Son seçimlerde bunu konuştuk, kampanyada da bunu konuştuk. Cumhuriyet Halk Partisi bir şehir, insan, medeniyet, yeni bir şehir planlaması ve şehircilik anlayışıyla seçim kazanmadı. Cumhuriyet Halk Partisi, Erdoğan düşmanlığı üzerinden, Erdoğan ve AK Parti nefreti üzerinden, Erdoğan karşıtlığı üzerinden oluşan o havayı nefret diliyle zehirleyerek onu bir şekilde oya tahvil etti; bu hepimizin bildiği. Hatta 23 Haziran ve 31 Mart seçimleri öncesinde konuştuğumuz bir şey vardı, yani Ekrem İmamoğlu aslında Erdoğan karşıtlığının oluşturduğu bir hologramdan ibaretti, zaten bunun bir hologram olduğunu da gördük. Artık demin bu terazi bu sıkleti çekmez derken, bunun sürdürülebilir olmadığını, bu siyasetsizliğin, bu nefret dilinin, bu siyasi ahlakla hiçbir şekilde bağdaştıramayacağımız, her türlü yalanı, iftirayı söyleyip ondan sonra da hemen o yalandan başka bir yalana geçerek Türk siyasi tarihinde ayakta kalamazsınız. Çünkü bu toplum vicdanı olan bir toplumdur, bu toplum ahlakı olan bir toplumdur ve bu millet ariftir, irfanı olan bir millettir. Bunlar eğer zannediyorlarsa ki; efendim, dijital dönüşümün sonuçları olarak artık sosyal medya çağında biz gerçeklikle kurgusal olan arasındaki farkın toplumlar ve bireyler tarafından anlaşılmadığı bir dönemde gerçekliği istediğimiz gibi eğip bükeriz, buradan da bir siyaset üretiriz diyorlarsa böyle bir dünya yok. Ve dolayısıyla Cumhuriyet Halk Partisi’nin de bu siyasi anlayışla gidebileceği bir yer olduğunu düşünmüyorum. Karşılarında AK Parti’nin ve Recep Tayyip Erdoğan’ın hakikate ve gerçeğe sadakati var ve oraya çarpıp her seferinde geri çekiliyorlar. Ama bu defa çok fena bir şekilde baltayı taşa vurdular.”